Meme Kanserinden Korunmak Mümkün!— b-fit | Kadınların Spor ve Yaşam Merkezi
Meme Kanserinden Korunmak Mümkün!

Meme Kanserinden Korunmak Mümkün!

Tüm dünyada kadınlarda en çok görülen kanser türü meme kanseri. Sıklıkla sütü taşıyan kanallardan, daha az sıklıkla ise memedeki süt bezlerinden kaynaklanan bir tümör olan meme kanseri, zaman geçtikçe çevresindeki dokulara lenf ve kan damarları içerisine yayılarak çevresindeki lenf bezleri ve diğer organlara yayılabiliyor. Diğer tüm kanser türlerinde olduğu gibi meme kanserinde de erken teşhis hayat kurtarıyor, meme ve lenf bezleri alınmadan ameliyat olma imkanı veriyor.

Mamografik tarama programına katılmayan ve düzenli muayene olmayan kadınlar sıklıkla kendilerinde fark ettikleri bir kitle veya meme derisinde çökme ile doktora başvuruyor. Kadınların elle muayene yöntemi ile hissettikleri kitleleri bu konuda uzman bir doktora göstermeleri oldukça önemli. Fakat bizim amacımız; düzenli muayeneler, mamografi ve ultrasonografi ile meme kanseri henüz klinik bir belirti vermeden tanıyı koymak.
Erken tanı (evre 0 veya I) ile meme kanseri tespit edilen bir hasta ile organ metastazı ile tanı konulan bir hastanın tedavi süreçleri oldukça farklı. Erken evrede (Evre 0) tanı konulan bir hastada meme koruyucu cerrahi, radyoterapi ve 5 yıllık bir hap tedavisi ile bu hastalık atlatılabilirken; ileri evrelerde tedaviye kemoterapinin eklenmesi ile tedavi masrafları artmakta, iş gücü kaybı ortaya çıkmakta, sadece hasta değil çevresindeki insanlar da etkilenmektedir. Hastanın, eşinin ve çocuklarının psikolojik bozuklukları da buna eklenmektedir.

Peki kimler meme kanseri konusunda daha fazla risk taşıyor?

Meme kanseri tanısı alan hastaların yüzde 10’unun genlerinde taşıyıcı gen mevcut olup, %15’inin ailesinde meme kanseri vardır.  Hastaların %75’inde böyle bir genetik bozukluk veya aile hikayesi yoktur. Yani meme kanseri riskinin ortaya çıkması, yaşam tarzı, üreme fonksiyonları, beslenme, obezite, hareketsizlik gibi çevresel faktörlere ve yaşam biçimine bağlıdır. 12 yaşından önce adet görmek, 55 yaşından sonra menopoza girmek, 30 yaşından sonra doğum yapmak, 12 aydan daha kısa süreli emzirmek, düzenli alkol kullanmak ve lenfoma tanısı ile veya başka nedenlerle göğüs duvarına radyasyon almak meme kanseri riskini artıran etmenler arasında. Meme kanseri riski yaşam biçimine bağlı olarak arttığına göre riski azaltmak için yaşam şeklimizi düzenleyebiliriz.
Hastalıktan korunabilmek için ideal kiloya sahip olmak, spor yapmak, kadınlık hormonu ilaçlarından uzak durmak, yağ tüketimini azaltmak, sigara ve alkolü bırakmak, doğru beslenme alışkanlığına sahip olmak ve stres düzeyimizi azaltmamız gerekiyor.

Kilit kelime: Hareket

Hareketsizlik kanserin en yakın dostudur. Hareketsizlik beden sağlığını tehdit ettiği gibi, duygu durumunuzu etkiler, stresle başa çıkmanızı zorlaştırır ve kilo artışına sebep olarak içinden çıkılmaz bir döngüye sokar.

Düzenli olarak fiziksel aktivite yapmak kanser riskinin azaltılmasında çok etkili bir faktör. Haftada 5-7 gün 60 dakikalık tempolu yürüyüş yeterli olabilir. Bu da meme kanseri riskini yüzde 20-30 kadar azaltabilir. İdeal kiloda kalmak da (kilogram olarak vücut ağırlığı/metre olarak boy uzunluğu) kanser riskini azaltmaktadır. Düzenli yapılan egzersizin psikolojik ve fiziksel olarak iyi olma halini geliştirdiği, hayatı tehdit eden kanser gibi hastalıkların riskini azalttığı kanıtlanmıştır.

Risk düşürmenin yanında meme kanserine yakalanan hastaların tedavi süreçlerinde de egzersiz önerilmektedir. Kanser tanısı sonrasında düzenli egzersiz, cerrahi sonuçları geliştirir, radyasyon ve kemoterapiye bağlı yan etkileri azaltır, psikolojik sağlığı güçlendirir, yağ alımını ve kas-kemik kaybını azaltır.

Egzersiz kadar tedavi esnasında ne yediğiniz de oldukça önemlidir. Tedavi sırasında kilo almak veya vermek yerine ideal kilonun korunması en uygun olanıdır. İştahı azalan hastalar, sevdikleri yiyeceklere yönelebilirler. Mide bulantısı artabileceği için öğünleri azaltıp sayıyı artırmak, yağlı-acı-ekşi yiyeceklerden uzak durmak gerekir. Bol su tüketmeli ve lif açısından zengin gıdalarla beslenilmelidir. Protein ihtiyacını karşılamak için haftada 2-3 gün yağsız kırmızı et, 2-3 gün tavuk, 2-3 gün balık şeklinde protein alınmalıdır. Protein gereksinimi kurubaklagillerden de (kuru fasulye, nohut, mercimek, vs.) sağlanabilir. Mevsim sebze ve meyveleri tüketilmelidir. Bulantıya karşı kızarmış ekmek, gevrek, simit gibi kuru besinler ile haşlanmış ya da fırında pişmiş tavuk, beyaz peynir katkı sağlar.  Şeker ve şeker eklenmiş yiyecek ve içecekler, fast-food ürünler, işlenmiş et ürünleri (sosis, sucuk, salam, pastırma) ve tütsülenmiş et ürünleri kesinlikle tüketilmemelidir. Tüm bu öneriler sadece hastalar için değil, sağlıklı yaşamak isteyen herkes için hayati önem taşıyor.

Prof. Dr. Vahit Özmen
MEMEDER, Kurucu ve Onursal Başkan

Önceki makale Gerçek Bir Yogi Olmanın 8 Aşaması
Sonraki makale 6 adımda bacak ve basenlerinizi inceltin!