Farklı Bir Kariyer Hikayesi: Hayatı sörf’le!
Pınar Tok İle Cihan Akça Röportajı
Ben ona dalgaların prensi diyorum.Yeteneğini sabırla birleştirmiş ve hayatın şifresini çözmüş çoktan. Biz şehir insanlarından değil asla, daha basit yaşıyor ve çok daha mutlu. Hemen herkesin, hergün söylene söylene şehri terketme planlarını o çoktan gerçekleştirmiş. Sörf'ten bahsederken gözlerindeki o ışıltı herşeyi anlatıyor aslında.
Sörfe olan yeteneği ve tutkusuna en önemlisi de hayata bakış açısına hayran olmamak mümkün değil. Sadece sporcu kişiliğim değil ruhum da sörf'ün çekim alanına girdi bile. O, heyecanla anlatırken, sörf'ü kesinlikle öğrenmeye karar verdim. Evet, bunu sonraki yazılarımda paylaşıyor olacağım... Sonraki yazılar derken şaka yapmıyorum, bu konu bir röportaja sığmayacak kadar dalgalı, iyi sörf'lemek lazım. ;)
Sörf'ten yogaya, doğal yaşamdan beslenmeye kadar herşeyi konuştuğumuz çok keyifli bir sohbet oldu. Peki kimdir dalgaların prensi? Gelin sizleri de tanıştırayım.
Cihan Akça, 1982 İstanbul doğumlu. 2011'de Brezilya, 2012'de Japonya'da Dünya Sörf Şampiyonası Elemelerinde ülkemizi temsil etmiş. Deniz Bilimleri bölümü mezunu, Kanarya adalarında denizcilik üzerine doktora'dan, Istanbul Üniversitesi deniz bilimleri'nde araştırma görevlisi'ne kadar uzanan eğitim hayatının sonrasında, sade ama tutku dolu bir masala yol almış Bali'ye doğru. Cihan, kendi masalını gerçeğe dönüştürmüş. Talihsizlikler de olmuş elbet, yakın zamanda yaşadığı kaza en zoru olsa da onu sörf'den uzaklaştırmamış aksine bu süreçte açık kalan kapıları kapatmaya geldiğini söylüyor İstanbul'a. Yarım kalan işlerini tamamlaması için dalgalar onu bu sefer okyanustan öteye itmiş besbelli.
Cihan'ın mutluluk adası diye tabir ettiği Bali'de hayat nasıl? Sörf nasıl oluyor da koskoca bir hayatı değiştirebiliyor ve alıp Cihan'ı "ıssız adam" yapıyor?
Aklıma "Ferrari'sini Satan Bilge " ve "Ye, Dua Et, Sev" de gelmiyor değil. Ben sordum, o da tüm samimiyetiyle cevapladı:
Pınar: Cihan, eminim sana yüzlerce defa aynı sorular sorulmuştur sörfle ilgili ve ben de birçok şeyi soracağım sana yeniden tabii ama öncesinde en çok merak ettiğim şey şu; sana sorulmasını istediğin ama bugüne kadar hiç sorulmayan o en önemli soru nedir? Söz veriyorum cevabı nedir demeyeceğim. :)
Cihan: Bu en güzel sorulardan biriydi Pınar. :) . "Gelecekten korkuyor musun?"
Pınar: Bu soruyu, hepimiz zaman zaman kendimize soruyoruzdur eminim....
Sörf denince ben de dahil herkesin aklına spor geliyor ya da rüzgar sörfü... Peki sence de öyle mi, yani sörf bir spor mudur? Rüzgar sörfü ile arasındaki farklılıklar nelerdir?
Cihan: Doğru bir soru bu gerçekten. Benim için sörf bir spor değil, yaşam biçimi ve yol göstericidir... Sörf yapabilmek için tabii ki de cesaret, tecrübe, kondisyon ve fit olmak gerekiyor ama hepsinden önce sürekli doğanın içinde dalgalar ile yaşayıp, dalgaları hayatınızda bir tutku ve öncelik haline getirmeniz sizin yol göstericiniz oluyor. Ben buna bir tür doğa ile yapılan bir ibadet şekli diyorum. Zaten bir kez vücudunuza sörf virüsü girdikten sonra hayattan beklentileriniz okyanusun size göndereceği dalgalar oluyor. Bu yüzden sörf bir spor değildir, yaşam felsefesidir.
Sörf; bütün diğer board sporların atası olarak bilinir. Mesela Hawaii'de dalganın olmadığı bir günde canı sıkılan sörfçüler, rüzgarlı bir havada sörf tahtasının ortasına direk diker ve ortaya rüzgar sörfü çıkar, küçük çocuklarının suya girmesine izin vermezler ve o gün karada eğlenebilmeleri için kaykayı ortaya çıkartırlar, dağın tepesinden aşağı, sörf tahtaları ile nasıl kayarız diye düşünürken snowboard'u bulurlar. Ülkemizde ise sörf, rüzgar sörfü ile karıştırılmaktadır. Halbuki sörf; dalgalar ile yapılıp çok daha zor ve tecrübe isteyen bir aktivitedir.
Pınar: Eminim bu cevapla benim gibi spora meraklı olanlar ve sörfe ilgi duyanlar aradaki farkı net olarak anlamıştır. Bu arada o virüs bana bulaştı bile :))) Zaten yazılarımın devamında öğrenmek için sabırsızlandığım sörf tecrübelerimi paylaşıyor olacağım...
Pınar: Sörf'ü tek bir kelimeyle tanımla desem?
Cihan: Aşk derim.
Pınar: Bu çok derin ve etkileyici bir cevap biraz açar mısın lütfen, nasıl başladı bu aşk?
Cihan: Herşey ben Kanarya Adalarında okurken başladı. Suya ilk kez sörf tahtası ile girmem, dalgaların gücünü hissetmem, diğer sörfçülerin dalgalar üzerinde yaptığı hareketleri görmem ve doğanın ihtişamı beni çok etkilemişti.
İlk görüşte aşka inananlardan değilim. Aşkın daha çok gördükçe, tanıdıkça hissettikçe, tecrübe ettikçe ortaya çıktığına inanırım. İşte suya her sörf tahtası ile girişimde, dalgaları beklerken her günbatımını seyredişimde, yakaladığım ve sürmeye başladığım her dalgada sörf virüsü, daha da çok kanıma işliyordu. Çevremde olan sörfçüleri tanıdıkça o güne kadar hayattan beklentilerim olan para, kariyer, toplum içinde bir konum sahibi olma gibi çağımız insanın en büyük hastalığı olan bu etkenleri sorgulamama sebep oluyordu ve bir gün adadaki eğitimimi iyice bırakıp, okyanus kenarında ufak bir kulübeye yerleşip sörf için yaşamaya karar verdim. Artık her gün suyun içindeyim ve sörfe olan tutkum artmış, hayattan ne istediğimi bulmuştum.
Pınar: Harika bir duygu olmalı. Sendeki sörf aşkının tarihçesini öğrendik , sörfün tarihçesini de bu işin üstadından dinlemek keyifli olacaktır diye düşünüyorum...
Cihan: Her şey bundan yaklaşık 2000 sene önce filan ilk defa Polinezya Bölgesindeki adalarda başlamıştı. Hatta kimi kaynaklar daha da eskiye giderek Peru’daki kabilelerin okyanus kenarında sörf yaptığına dair izler olduğunu iddia ederler.
Sörfün Mekkesi Hawaii olarak bilinir. Hawaii’yi de yerliler arasında kabile şefleri genelde iyi sörfçüler arasından seçilirdi. Yerliler dalgalara ibadet ederler ve biri öldüğünde küllerini özel bir tören ile okyanusa atarlardı. Bugün de hala Hawaii’yi de sörfçüler her dalga sezonunda okyanusa dua ederler ve bir sörfçü yaşamını yitirdiğinde okyanusun ortasına bütün sörfçüler sörf tahtaları gelir ve boyunlarındaki Hawaii'yi çelenkleri ile ölen sörfçünün küllerini okyanusa atarlar.
Tarihte ilk sörf tahtası “Alaia” diye bilinen Koa ağacından yapılan bir tahta idi. Yerlilerin en büyük eğlencesi bu tahtalar ile yapılan sörf idi fakat Kaptan Cook’un Adaları keşfetmesi ardından misyonerlerin adalara gelmeleri sörfün bir süreliğine sonunu getirecekti. Yerlilerin sürekli sörf yapmaya ve okyanusa sımsıkı bağlı olmaları misyonerlerin amacı olan ada halkını hristiyanlaştırma çabalarını sonuçsuz bırakıyordu. Ve sonunda sörf yasaklanmıştı. Sörf yapanlara ölüm cezası veriliyordu. Sörf yasağı, 1. Dünya savaşına kadar devam edip sonrasında tekrardan Duke Kahanamaku sayesinde sörf başlamış ve bütün dünyada tanınmaya başlamıştı.
Pınar: Harika bir tarihi varmış gerçekten.Peki , Sörf'e başlama yaşı diye birşey var mıdır ve nekadarlık bir süreç ve tecrübe gerektirir? Bunu özellikle , yazımı okuyanlar arasında "aman canım bu saatten sonra da olur mu? " diyen ruhu genç kalmış ama yaşa takılan ya da cesareti olmayan insanlar da olabilir diye soruyorum.Bu dünyanın kapıları her yaşa açık mı?
Cihan: Kesinlikle evet. Sörf yapmayı öğrenebilmek, ciddi bir tecrübe gerektirir. Bunun süreci , tamamen yaşadığınız yere ve dalga kalitesine bağlıdır. Bali’de yaşarsanız yılın her günü kaliteli dalgalar olduğu için daha çabuk öğrenirsiniz ama dalga sıklığı az olan yerlerde yaşarsanız bu süre uzar.
Sörfe başlamanın bir yaşı olduğuna inanmıyorum çünkü önemli olan suyun içersin de ne kadar çok eğlenip, anın tadını çıkarabildiğinize bağlıdır. Ben Bali de iken 60 yaşında belki daha da üzeri bir kişinin sörfe başladığına tanıklık ettim. Tabi ki erken yaşta başlamak her zaman iyi bir sörfçü olabilmek için gereklidir ama dediğim gibi en iyi sörfçü suda en çok eğlenmesini bilendir. Yaşın bir önemi yok.
Pınar: Dalga sörfü ülkemizde neden bukadar geride? Türkiye ve sörf iyi bir ikili olabilir mi ve bunun için neler yapılması gerekir?
Cihan: Ben Türkiye de iken bunun uğraşını veriyordum. İnsanlara ilk önce Türkiye’de dalga olduğunu ve ardından sörf yapılabileceğini göstermeye çalışıyordum. Sonbaharda başlayıp kış aylarında devam eden her şiddetli fırtınada arkadaşlarımla Karadeniz’den Akdeniz’e kadar her yere sörf yapmaya ve bunu çekimlerle ispat etmeye gidiyorduk. Aslında bu tamamen bir gönül işi idi. Bir beklentimiz yoktu.
Sonrasında sörf ve sörf kültürünün öğrenilmesinin neden Türkiye için gerekli olduğunu İstanbul Üniversitesi Akademik Yılı açılış töreninde Başbakan Erdoğan’a, Bakanlara, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na, akademisyenlere ve katılan 1000 dolayındaki diğer katılımcılara sundum. Türkiye kıyılarında verilecek sörf veya dalga eğitimi ile boğulma vakalarının nasıl azaltılacağı ve alternatif deniz turizmine nasıl katkı sağlanabileceğini uzun uzun anlattım. O gün Başbakan kürsüye geldiğinde bu konuda destek olacağına dair söz vermişti. Fakat akabinde bir ilerleme kaydedemedik ve ben sonra Bali’ye yerleştim.
Bugun sörf eğitimi veren gerek Kilyos da gerekse Kerpe de sörf okulları mevcuttur ve bu arkadaşlar gönülden sörf eğitimlerine devam etmektedirler. Umarım ilerleyen yıllarda bu okullara hakettikleri bir talep oluşur.
Pınar: Buna tüm kalbimle katılıyorum, ülkemizde de sörf yapacak dalgalar var madem neden bunu tüm dünya görmesin?Bu hem turizm için hem de sörf'e gönül veren tüm insanlar için güzel bir seçenek olacaktır. Eminim güzel projeler ve sağlam bir destekle bundan sonra hakettiği yeri bulacaktır sörf.
Sohbetlerimizde en dikkatimi çeken şeylerden biri de sörfü ticarete karıştırmak istememen ve bu konunun senin için özel kalmasının daha doğru olacağını söylemendi.Ben senin gibi başarılı ve tutkulu sporcuların bunun okulunu açması ve bu alanda öğrenci yetiştirmesi taraftarı olsam da seni neden birtürlü buna ikna edemediğimi anlatır mısın lütfen?
Cihan: Küçükken en büyük hayalim, dünya haritasını açıp gözümü kapatıp parmağımı bir noktaya getirerek oradaki ülkeye gitmeyi düşlemekti.Ardından büyüdüm, okullara gittim ama her canım sıkıldığında yine Dünya haritasını açıp hayallere dalardım ve sıkıntılarım geçerdi. İşte sörf bana bu hayallerimi gerçekleştirme imkanı verdi
Dünya’yı gezmenin sanıldığı gibi yüksek rakamlara mal olmayacağını öğretti. Gittiğim çeşitli ülkelerde tanıştığım yeni insanlar, yeni kültürler hep ufkumu ve hayallerimi genişletti. Diyorum hep, sörf bence en büyük okul ve dünyanın 4/3 ü sularla kaplı gidilecek ve keşfedilecek çok yer var.
Eğer ben burada okul açarsam bu sefer burada yaşamak zorunda kalıp sörften para kazanmaya başlayacağım. Fakat sörften para kazanmak bana hep sörfün üzerimdeki büyüyü kaybettireceğini ve maceralarımın biteceğini düşündürtüyor. Kısacası sörften para kazanmayı düşünmüyorum. İleride küçük çocuklara anlatabilecek bol bol maceramın olmasını tercih ederim.
Pınar: Sanki bir yogi ile konuşuyor gibi hissettim birden:) , gerçekten felsefesi olan ve hayallerine oldukça sadık birisin.Karşımda hırçın dalgalarla dans eden savaşçı Cihan dışında, sakin ve huzurlu bir Cihan da var.
Konu buraya gelmişken sormak istiyorum, Bali de yaşıyorsun, nedeni sadece sörf olamaz diye düşünüyorum. Adanın birçok özelliğinden bahsettin ve çok ilginç manevi detaylara değindin, bunlardan da bahseder misin biraz?
Cihan: Haklısın, böyle olmamım nedeni elbette sadece sörf değil.Bali benim için bu dünyada doğa harikası olan cennetten bir adadır. İnsanları, dalgaları, sonsuz uzayıp giden pirinç tarlaları, tapınakları, günbatımları, dinsel törenleri, çocukları, lezzetli tropik meyva ve sebzeleri kısacası benim için adanın her şeyi çok güzel. Öyle bir ada ki sizi her zaman şaşırtabiliyor ve kendisine hayran bıraktırabiliyor. Bali, Tanrıların Adası (Island of Gods) diye bilinir. Adanın çözemeyeceğiniz bir çekim gücü ve enerjisi vardır. Herkes pozitif ve güleryüzlü kimse birbiri ile tartışmaz bile. Eğer birisi hata yapmışsa hemen "gülerek" karşı tarafa kendisini affettirmeye çalışır.
Hayat çok kolaydır. Mesela her sabah altı gibi kalkar gündoğumun da sörf yapar, sekiz dokuz gibi eve dönüp kahvaltı yaparım sonrasında işime bakar, öğlen dalga iyi ise yine sörf yaparım iyi değilse başka uğraşacak bi şeyler bulurum, akşam günbatımında tekrar sörf yaparım. Bali de o kadar çok zamanınız oluyor ki, dolu dolu yaşadığınızı hissediyorsunuz.
Bali sörf için dünyanın Hawai’i ile birlikte en iyi yeri olduğu gibi yoga içinde önemli noktalardan biri. Sağlıklı yaşamanın ve organik beslenmenin bizim ülkeye göre çok daha avantajlı olması beni adaya çeken diğer bir noktadır. Bütün gününüzü adada sıkılmadan spor ile geçirebilirsiniz.
Pınar: İşte bu cevapla Bali'ye toplu bir göç başlayabilir:)) Nasıl bukadar sakin kalabildiğin anlaşılıyor.
Bir de işin sağlık tarafı var tabi .Yoga ve beslenmeye biraz daha değinmek istiyorum.Yoga,ruhu, bedeni en önemlisi de zihni dinlendiren, arındıran en sevdiğim hobilerimden biri. Biliyoruz ki, yoga ile omurga uzar, esner ve güçlenir; gövdenin merkezinin dayanıklılığı artar, bu da tüm bedeni ve duruşu etkiler. Düzenli yoga ile sırt ve kök kaslar güçlenir ve buna paralel günlük yaşamdaki duruş sağlıklı bir şekilde dönüşmeye başlar.Bu konuyu Bali'de yaşayan biri olarak , biraz detaylandırır mısın, Bali ve yoga neden iyi bir ikili mesela ve beslenme konusu, sahi sen ne yiyip içiyorsun da tüm gün dalgalarla dans eder gibi bir enerjiyle savaşabiliyorsun?
Cihan: :) Önce beslenmeden başliym ozaman.her sabah kalktığımda aç karnına direkt bir bardak suyun içine iki tane yeşil limon sıkarım ve içerim. Hem güne iyi bir başlangıç yapmanızı hem de bütün gece aç kalan midenizi toparlamanıza yardımcı olur. Sonra vücudumu yavaş yavaş ufak egzersiz ve esnetme hareketleri ile uyandırırım. Kahvaltıda kesinlikle yumurta (bazen 4 tane) , yulaf ezmesi içine çeşitli kuru meyvalar, keten tohumu ve üzerine tarçın koyar, yerim. Bazen bu menüme organik ürünler ile yapılan granola’yı eklerim. Sonrasında ise çeşitli tropik meyvalar yerim.
Bali’de ağırlıklı olarak sebze ve deniz ürünleri ile beslenmek mümkün. Bu yüzden bol bol sebze tüketirim. Kırmızı et yemeyi Bali’de bıraktım. Protein ihtiyacımı Asya ülkelerine has olan organik yetişmiş soya ürünlerinden yapılan Tofu ve Tempeh gibi yiyeceklerden alırım. Sörften her 30 dk. önce kesinlikle muz yerim ve sörf sonrasında protein’i yüksek olan gıdalar tüketmeye özen gösteririm. Özellikle de kocaman ve müthiş lezzetli olan brokoliler en büyük favorimdir. Kimi zaman çiğ çiğ bile yerim.
Bali de en büyük şansım, organik ürünlere çok kolay ulaşabilmemdir. Daha önce adını sanını duymadığım o kadar çok lezzetli sebze var ki. Ayrıca bu organik marketlerin içinde kendilerinin yaptığı günlük taze yiyeceklere de ulaşmak mümkün. Sörften çok yorulduğum zamanlar arada bir yemek kaçamaklarımı buradan yaparım.
Aksamları ise kesinlikle karbonhidratı keserim. Daha çok balık veya deniz ürünleri ve bol sebze tüketirim. Meyva da tüketmem çünkü früktoz da akşamları yağlanmaya yol açar. Eğer çok acıkırsam Bali'nin lezzetli ve 30- 40 cm. büyüklüğünde olan salatalıklardan tüketirim. Böylelikle iyice tokluk hissim artmış olur.
Yoga ya gelince,Bali dünyanın en iyi yoga merkezlerinden biridir. Bali de insanlar herzaman güler yüzlü ve rahattır.Bunda yoga nın etkisi çok.Ayrıca Bali adasının dini Bali Hinduizmidir. Doğadaki en ufak canlının bile öldürülmesine müsade etmeyen bu sevgi ve barışçıl dolu din’in adaya hakim olması yoga tutkunlarını Bali’ye çekmektedir.Turistlerin pozitif bir amaç için gelmeleri Tanrıların Adası Bali’yi Dünya’nın çekim merkezi yapmaktadır.
Yoga benim için de çok yararlı ve düzenli olarak yapmamın en büyük nedeni de yine sörf tür çünkü yoga doğru nefes almayı öğretir.Sudayken bir aksilik olsa dahi yoganın verdiği kontrol gücüyle ve doğru nefesle bu aksiliği rahatlıkla avantaja çevirebilirsiniz.
Pınar: Harika bir beslenme sitilin varmış.Tekrar geçmiş olsun diyerek sormak istiyorum o talihsiz kazayı ve İstanbul a dönüş sürecini.Anlatır mısın neler hissettiğini ve şuanda neler yaptığını , sörf den uzaklaşmış olmak senin için oldukça zor olmalı...
Cihan: Geçen ay motosikletim ile gayet yavaş bir şekilde ilerlerken karşı şeritten gelen başka bir motosiklet ile çarpışmam sonucu kendimi yarı baygın bir şekilde ambulansta bulmuştum. Çekilen röntgen sonucu omzum kırılmıştı ve ameliyat olmam gerekiyordu. Şansıma da ada da bir tane bile Türk yoktu, tek başımaydım. Türkiye’den de kimseye haber vermemiştim, vermek de istemiyordum. Ameliyata girer çıkar kendi başımın çaresine bakarım diye düşünürken Bali deki arkadaşlarım bir şekilde diğer Türk arkadaşlarıma ve oradan da aileme ulaşmışlar.
İlk başta her şey ayarlanmış ameliyat a giriyordum. Ameliyatın başlamasına yarım saat filan kala Bali de yaşayan ama o sırada Paris de bulunan diğer bir arkadaşım bana ulaştı ve “orada masada kalırsın sakın ameliyat olma” diye ailem ile birlikte baskı yaptı ama kararlıydım ameliyatı orada olacaktım çünkü ağrım çok şiddetliydi ve o ağrıyla Türkiye dönmem mümkün değildi.
Ameliyatı yapacak doktor geldi, röntgenimi inceledi ve herhalde parçalanmış omuz kemiğimi yapamayacağını anlayınca “istersen ülkene git orda ameliyat ol” dedi. Bende ameliyat masasında yatarken bunu duyunca hiç düşünmeden Türkiye ye dönmeye karar verdim.
Tam 13 saat havada toplam da 18 saat kırık omuzla İstanbul a geldim. Ameliyata aldılar ve ameliyat sonucu donör den alınan uyluk kemiği parçası, dokuz vida ve plaka takıldı.
Evet sörften uzun bir süre uzak kalmış olabilirim ama moralimi bozmamaya çalışıyorum. Her kapının başka bir kapıya açıldığına inancımdan dolayı bu kazanın da benim hayatımda yeni kapılar ve fırsatlar açacağına inanıyorum. Uzun bir süre Türkiye’ye gelmemiştim ama şimdi yeniden bir şekilde ülkemdeyim.
Pınar: Dönüşüne bu tatsız kaza sebep oldu belki ama en azından senin ağzından tüm ayrıntılarıyla "aşk" diye tabir ettiğin sörfü tanıma, tanıtma ,yanlış bildiklerimizi düzeltme, sörf yapmak isteyecek potansiyel bir kitleye ulaşabilme ya da bu bilgilerden sonra yeni bir talep oluşturulabilme şansına sahip olduk.Merak ettiğim diğer birşey de; sörf den önce ve sörf ten sonra diye ikiye ayırsak hayatını, neler kazandın, neler değişti?
Cihan: Doğru söylüyorsun zaten başta da söylediğim gibi, hiçbirşey sebepsiz değil.Sörf ile beraber tamamen hayatım değişti. Sörf bana hayattan ne beklediğimi bulmamı ve hayatı daha kolay nasıl yaşayacağımı gösterdi. Yapmak istediklerimi gerçekleştirmemdeki en büyük etken dalgalardan bana gelen cesaret duygusudur.Ayrıca büyük dalgalar karşısında siz ne yaparsanız yapın ona engel olamayacağınızı bildiğiniz için kendinizi doğa karşında bir hiç olarak hissetmek duygusunu öğrenmem, her karaya ayak basışımda hayat a karşı beni daha vurdumduymaz yapıyor ve her şeyi kafaya takmamaya başlıyorum.
Sörf yaptıkça ne kadar çok insan tanımış olsam da, sörf’ün beni yalnızlaştırdığını fark ettim. Hayatımı ve düşüncelerimi sürekli dalgalara endekslediğimden dolayı başka bir şey yapmaktan zevk alamıyor veya sörfçü olmayan biri ile birkaç saatten fazla vakit geçiremiyorum.Bu iyi bir huy mu yoksa kötü bir huy mu bilemedim fakat gelecekte buna bir çözüm bulmam gerecek.
Pınar: Bu gerçekten zor bir durum. Umarım çözebilirsin.
Cihan, seni Burn reklamlarında tanımıştı Türkiye, peki bundan sonrası için yapmayı düşündüğün bir projen var mı, tekliflere açık mısın?
Cihan: Omzum kırık olduğundan dolayı iyileşme sürecini beklemekteyim. Bu arada diğer hayalim olan yaşadıklarımdan ve düşüncelerimden oluşan, hayallerini gerçekleştirmek isteyenlere destek olacak bir kitap yazmak istiyorum. Epeyden beri birikmiş notlarım var. Onları toparlayıp ortaya iyi birşeyler çıkarma niyetim var.
Omzum iyileştikten sonra ise bir süre Türkiye de kalıp, buradaki fırtınaları, dalgaları tekrardan kovalamayı düşünüyorum. Bunun içinde arkadaşlarla bir film projemiz var fakat henüz tam netleşmeden açıklamam doğru olmaz.
Pınar: Tebrik ediyorum şimdiden.Umarım en kısa zamanda bu projeyi gerçekleştirirsin eminim çok ses getirecektir. Bahsettiğin film projesi, yalnızca Türkiye'de de sörf yapılabileceğini kanıtlamak değil aynı zamanda birçok havada kalan sorunun da cevabını içerecektir diye düşünüyorum.Tam da bu noktada, Sörfe ilgi duyanlara ne gibi tavsiyelerin olacak?
Cihan: Teşekkürler, dediğim gibi zamanı gelince bu proje hakkındaki tüm sorularını cevaplıyor olacağım. Soruna gelince, açıkçası kimse sörfe ilgi duymasın derim. Çünkü sörf dünyanın en büyük bağımlılığı. Eğer hayatınızda radikal kararlar alma cesaretini gösteremeyeceksiniz, sörfe başlamayın, düzeniniz de bozulmasın.
Pınar: Bu bilgilerden sonra birçok kişi olmadığı kadar kararlı olacaktır:)) Son olarak, sözü sana bırakıyorum, eklemek istediğin birşey var mı? Sörfle ilgilenen ve sana ulaşmak isteyenler ne yapmalı?
Cihan: Pınar öncelikle sana teşekkür ediyorum çünkü uzun bir süre Türkiye’de yoktum ve uzak kalmıştım. Kaza yüzünden dönmüş olsam da, tekrardan planlarımı, projelerimi bu hoş söyleşi ile anlatma şansı bulabildim.
Hayallerini gerçekleştirmek isteyenlere korkmamalarını, hayatın risk aldıkça daha güzel, heyecanlı ve tutkulu olduğunu unutmamalarını söylemek isterim. Siz kendi hayalinize koşarken hayat bir şekilde size yardımcı oluyor ve yeni kapılar açıyor, yeni fırsatlar doğuruyor.
Hayat’a karşı beklentilerinizi az tuttukça ve en ufak şeylerden bile mutlu olmasını bildikçe yaşamınızda neyi istiyorsanız gerçekleştirebilirsiniz.Hatırlatmak gerekir ki sadece 1 kez bu dünyada yaşayacağız.
İyileşene ve eski formuma dönene kadar Türkiye’de kalacağım. Ne kadar sürer şimdilik bilmiyorum fakat iyileşir iyileşmez tekrar yeni maceralara ve dalgalara döneceğim. Bana ulaşmak ve neler yaptığımı bilmek isteyenler, websitem olan; www.blackseasurfers.com'u takip edebilirler.
Pınar: Ben de sana çok teşekkür ederim Cihan. Bu kadar içtenlikle cevapladığın ve birçok kişiye rehber olduğun için.
Evet , bu harika söyleşinin ardından farklı bir boyuta geçtim diyebilirim. Sadece sörf değil aynı zamanda, dönem dönem hepimizin sorguladığı ama şehir hengamesinde bir türlü sonuca vardıramadığı cevap bulamadığı hayata dair herşeydi konu... Hayatın, bizlere ezberletilmiş kalıp yaşamlardan ibaret olmadığını gösteren iyi bir örnek Cihan. Koskoca bir yaşamı küçük bir sörf tahtasına sığdırmış ve hayallerinin peşinden gitmiş. Peki siz hayalleriniz için "düşünmek" dışında ne yaptınız?
Herkesin kendi hayalini, gerçeğe dönüştürmesi dileğiyle....
Pınar TOK